Hrant Dink cinayetinde flaş gelişme
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının, “sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği” gerekçesiyle bozulmasını istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 sanık hakkında verdiği kararla ilgili tebliğnamesini hazırladı.
Tebliğnamede, suç işlemek amacıyla örgüt kurmanın unsurları irdelendi.
Durduk yere, amaçsız bir şekilde sırf örgüt kurdu desinler diye hiç kimsenin bir araya gelmeyeceği belirtilen tebliğnamede, suç işlemek için örgüt kurma suçunun bir tehlike suçu olduğu kaydedildi.
Tebliğnamede, “Sanıkların mensubu bulundukları silahlı terör örgütünün yöneldiği ve gerçekleştirmek istediği amaç açısından elverişli fiili gerçekleştirdikleri tarih itibarıyla ülke genelindeki toplumsal etkinliğinin olup olmadığını aramaya gerek yoktur. Zira, devletin birliğini bozma suçu bir tehlike suçudur ve gerçekleştirilen eylemlerin sonuncusu ile de bu tehlike gerçekleşmiştir” denildi.
Tebliğnamede, üçten fazla kişinin bir araya gelmek suretiyle örgütün insan unsurunu gerçekleştirildiği, bu kişiler arasında hiyerarşik yapının bulunduğu, bu kişiler arasında görev dağılımı yapıldığı, örgüt elemanları arasında kurulan iş bölümü ve iştigal olunacak faaliyet alanlarının önceden tespit edildiği, örgüt elemanları arasında gizliliğin esas alındığı, işlenen suçların ideolojik amaçlarla gerçekleştirildiğinin dosya kapsamından anlaşıldığı vurgulandı.
Başsavcılık tebliğnamesinde, şu tespitler yapıldı:
“Sanıkların kişisel özellikleri, geçmişleri, hedef gözetilen kişilerin etnik ve dini özellikleri ve ülkemizde yaşayan insan profili göz önüne alındığında, olayın henüz ilk aşamasındaki etkin soruşturma eksikliği sebebiyle sanıkların birliği bozmayı hedeflemelerindeki amaçlarının tespiti mümkün olamamış ise de böyle bir amacın varlığını ilk başta tespit edememek, TCK’nın 302/1. maddesindeki kasıtla hareket ettiklerinin tespit ve değerlendirmesine ve hukuki nitelendirme yapmaya engel değildir.
Son eylemin sıradan bir adam öldürme eylemi olmadığı, dosyadaki eylemlerin, devletin birlik ve bütünlüğünü bozmak, otoriteyi zaafa uğratmak, kamu düzenini bozup ülkede kaos, kargaşa ve güvensizlik ortamı oluşturmak, huzursuzluk ortamına zemin hazırlamak, ülkemizi uluslararası arenada sıkıntıya sokmak şeklinde amaçlarının olduğu açıktır.
Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere, sanıklar tarafından gerçekleştirilen 19 Ocak 2007 tarihinde sırf başka din ve milliyetten olması nedeniyle Fırat (Hrant) Dink’in öldürülmesi, sistemli, planlı ve organize olarak bir örgüt faaliyeti kapsamında, devletin birliğini bozmaya yönelik eylemler olarak değerlendirilmelidir.”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Hrant Dink cinayeti davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 19 sanık hakkında verdiği kararla ilgili tebliğnamesini, davaya bakacak Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderdi. Tebliğnamede, tüm dosya kapsamından, sanıkların işledikleri iddia olunan eylemlerin vasıf ve mahiyetlerinin tespit edilebilmesi, yazılı şekilde kurulan hükümler açısından eksik araştırılan konuların olup olmadığının tespiti bakımından, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, terörün tanımı, terör örgütleri, terör suçları, devletin birliğini bozma suçu ve terör amacıyla işlenen suçları irdelemekte fayda bulunduğu belirtildi.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurmanın unsurlarının irdelendiği Tebliğnamede, ilk olarak örgütün işlenmesi amaçlanan ve yasanın suç saydığı fiilleri gerçekleştirmek için araç, unsur olduğunu unutmamak gerektiği vurgulandı.
Örgütlerin varlığının genel itibariyle işlenen suç sonrası anlaşıldığı ifade edilen Tebliğnamede, “Durduk yere amaçsız bir şekilde sırf örgüt kurdu desinler diye hiç kimse bir araya gelmez. Suç işlememiş dahi olsa bu amaç doğrultusunda örgüt kurmakla doğrudan toplum düzeni tehlikeye sokulmuş demektir. Suç işlemek için örgüt kurma suçu bir tehlike suçudur. Örgüt kurmanın suç olarak tanımlanmasındaki beklenen hukuki yarar kamu güvenliği ve barışın sağlanmasıdır. söz konusu düzenlemeyle bireylerin aynı zamanda Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır” denildi.
ÖRGÜT TANIMI
İkinci olarak örgütün, soyut bir birleşmeden ibaret bir birliktelik olmadığı, yapısında hiyerarşik bir ilişkinin egemen olduğu kaydedilen Tebliğnamede, “Örgütün yapısına göre bu hiyerarşik ilişki, bazen sıkı bir alt üst ilişkisi şeklinde piramit yapı olarak karşımıza çıkabileceği gibi bazen de gevşek bir ilişki olarak da karşımıza çıkabilir. Fakat her iki yapıda da ortak nokta: üyeleri üzerinde hakimiyeti bulunan somut bir birleşmenin varlığıdır” tespitleri yapıldı.
Üçüncü olarak örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiili birleşmenin yeterli olduğu belirtilen Tebliğnamede, örgütün niteliği itibariyle devamlılık arz ettiği, belirli bir suç işlemek için bir araya gelinmesi durumunda örgüt ilişkisinden değil, işlenmek istenilen suça iştirak ilişkisinden bahsedilebileceği kaydedildi.
TEBLİĞNAMEDE ŞU DEĞERLENDİRMELERE YER VERİLDİ;
“İştirak ilişkisinde suç ortakları açısından suç, konu veya mağdurun belirgin olduğu, örgüt yapılanmasında ise belli bir amaç etrafında herhangi bir suçun işlenmesi gayesiyle bir araya gelinmesi mevcut olup işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur bakımından somutlaştırması zorunlu değildir. TCK’nın 220. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan suç işlemek amacıyla kurulan örgütün araç, gereç ve üye sayısı (en az 3 kişi) bakımından amaç suçları işlemeye elverişli hiyerarşik bir yapı içerisinde sürekli ve disiplinli bir işbirliğini öngörmesi ve yasalarda suç olarak sayılan fiilleri işlemek amacıyla oluşturulmuş bulunması gerekmektedir.”
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörün tanımının, “Terör cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek. Devlet otoritesini zafiyete uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemler” olarak yapıldığı hatırlatıldı.
Tebliğnamede, 3713 sayılı kanunu 7. maddesinin 1. fıkrasında ise terör örgütlerinin amaçlarının, “cebir ve şiddet kullanılarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yollarıyla 1. maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere” ibaresinin yer aldığı belirtildi.
TERÖR ÖRGÜTÜNÜN AMACI
Terörün, devletin birliğini bozmayı amaç edinen suç örgütleri için bir yöntem olarak kullanıldığı kaydedilen Tebliğnamede, bu tür suç örgütlerinin toplumda korku, panik ve ümitsizlik duyguları yaratmak amacıyla cebir ve şiddeti kullandıklarının bir gerçek olduğu ifade edildi.
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 302. maddesiyle, devletin varlığı için zorunlu unsurlar olan toprak (ülke), birlikte yaşama arzusuna sahip insan topluluğu (millet) ve üstün iktidarın (egemenlik) korunmak istendiği kaydedilen Tebliğnamede, bu maddenin devletin toprak bütünlüğünü, egemenliğini ve bağımsızlığını, anayasal sistemle oluşturulmuş siyasi birliğini korumak amacıyla ihdas edildiği belirtildi.
“Devletin birliği” kavramının sadece idare bütünlüğü, anayasal sistem ile tekçi bir yönetim olarak anlaşılmaması gerektiğine işaret edilen Tebliğnamede, “Milli bütünlük ilkesi”nin de bu kavramın içerisinde değerlendirilmesi istendi.
FARKLI DİN, DİL VE ETNİK YAPIDAKİ TOPLULUKLAR MİLLETİ OLUŞTURUR
Anayasa’nın 3/1. maddesi ile “milli bütünlük ilkesi”nin koruma altına alındığı hatırlatılan Tebliğnamede, şöyle denildi:
“Millet, ortak bir tarihe, kültüre ve aynı toprak üzerinde birlikte yaşama arzusuna sahip olmayı gerektirir. Milleti meydana getiren farklı dil, din ve etnik yapıdaki topluluklar belirtilen manevi bağlar etrafında birleşerek milleti oluşturur. Devletin milletiyle olan bütünlüğünün bozulmasına yönelik cebri fiiller bu maddeyle cezalandırılmaktadır.
TCK’nın 302. maddesinde yer alan ‘devletin birliğini bozmaya yönelik eylemler’ sadece devletin siyasi, hukuki yapısını parçalamaya, bölmeye yönelik eylemler olarak anlaşılmamalıdır. Milleti oluşturan, dil, din ve etnik yönden farklı olan toplulukların arasını açmaya yönelik eylemler de bu suçu oluşturur. Burada yasaklanan devletin birliğini cebir ve şiddetle bozmaya yönelik eylemler olduğu unutulmamalıdır. Bu husustaki fikir açıklamaları ve üniter yapının tersinin savunulması şeklindeki ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek eylemler elbette bu suçu oluşturmayacaktır.
TCK’nın 302/1. maddesinde korunmak istenen suça konu değerleri tehlikeye düşürmeye yeterli ve elverişli cebri hareketin bulunması şarttır. Failler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin tehlike suçu olan TCK’nın 302/1. maddesinde belirtilen sonucu elde etmeye uygun ve elverişli eylem olup olmadığı, failler tarafından elverişli araçlar kullanılarak yeterli kişi sayısı ile zorlayıcı hareketlere girişilip girişilmediği de değerlendirilmelidir. Eylemlerin, amaç suçun gerçekleştirilmesi açısından elverişli olup olmadığı eylemin işlenme şekli, zamanı, hedef kitle ve diğer bütün özellikleriyle birlikte değerlendirmek suretiyle saptanması gerekir. Dosyadan bağımsız soyut ve genel bir belirleme ile bunun tespiti mümkün değildir.
DEVLETİN BİRLİĞİNİ BOZMA
Sanıkların yakalanmamaları durumunda örgütün ülke genelindeki etkinliğinin ve toplumsal sonuçlarının tehlike boyutunu da aşacağı öngörülebilecek bir durumdur. Sanıkların son eylemi sonrasında Türkiye genelinde gerçekleştirilen eyleme bakıldığında sanıkların amaçladıkları “Devletin birliğini bozma” tehlikesinin doğduğu da herkesçe müşahede edilmiştir.”