Arda Turan’ın çarpıcı açıklama yapan röportajı
Arda Turan Aksiyon’a konuştu!.. İspanya’daki futbol ortamından Galatasaray’a, Avrupa ve Türkiye’deki futbol anlayışından Fenerbahçe’ye kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalar yapan milli futbolcu, işte o röportajı:
Mayıs 2010’da Galatasaray’ın eski futbolcusu Casio Lincoln ile Brezilya’da bir röportaj yapmıştım. Ona Arda Turan’ı da sormuş ve şöyle bir cevap almıştım: “Arda, bambaşka bir insan. Çok yetenekli. Kendisinden beklenenler ile yıldız olmanın zorluklarını öğreniyordu.”
11 Mayıs 2012’de de Arda’yla İspanya’da bir röportaj gerçekleştirdim. Aynen Lincoln’un söylediği gibi bir oyuncuyla karşılaştım. Arda, gerçekten bambaşka bir insandı. Donanımlıydı. İçi dışı birdi. Futbol adına doğruları vardı ve onları herkes duysun istiyordu. Bunu isterkenki amacı birilerini üzmek, kırmak değil, Türk futboluna düzen getirecek değirmene su taşımaktı. Geçen yıla kadar içeriden sesleniyordu. Bu sezon ise yıllarca ter döktüğü Galatasaray’dan ayrılarak İspanya’nın Atletico Madrid takımının yolunu tuttu. Bir de oradan meseleye baktı. Fotoğraf maalesef hâlâ fluydu.
Arda ile görüşmemiz 11 Mayıs Cuma günü öğleden sonra gerçekleşti. Yani Bükreş’te bir başka İspanyol ekibi Athletic Bilbao’yu 3-0 yendikleri UEFA Avrupa Ligi finalinden iki gün sonra. Arda, şampiyonluk kutlamalarından dolayı bir hayli yorgundu. Bir gün önce Madrid’deki Neptun Meydanı’nda 100 bine yakın insan onun ismini haykırıyordu. Bu yüzden yorgunluğunun yanında tatlı bir gurur da vardı yüzünde.
Lincoln’ün ‘Kendisinden beklenenler ile yıldız olmanın zorluklarını öğreniyordu’ dediği Arda, yıldız olmanın zorluğunu öğrenmiş miydi? Bu sorunun cevabını röportajı okuduktan sonra siz verin.
-UEFA Kupası’nı en son konuşalım istersen. Şu an nasılsın?
Çok şükür, her şey inanılmaz yolunda. Sağlığımız yerinde, oynuyoruz. Mutluyum…
-Bir yıldır İspanya’dasın. Bu ülkeyi bize biraz anlatabilir misin?
İspanyollar bize göre farklı. Az çalışıyorlar, yemek yemeye düşkünler, çok fazla siestaları var. Ama insanları sıcakkanlı, iyi niyetli. Bana da çok iyi davranıyorlar.
-Ya Madrid?
Madrid, denizi yok ama iyi bir şehir.
-Yalnız yaşamaktan sıkılıyor musun?
Yanımda asistanım var, gündüzleri bize Türk yemekleri yapan gurbetçi bir ablamız var. Üçümüz iyi bir aileyiz.
-Gurbetteki her futbolcuya sorulur bu soru. Ben de sorayım; özlem oluyor mu?
İnsan annesini babasını özlemez mi? Özler. Ama ben buraya özlem kelimesini unutarak geldim. Özlem diye bir kelime benim hayatımda yok artık. Çok özlediğim zaman telefon var. Çok özlediğim zaman annem babam uçağa atlayıp geliyor. O yüzden işime odaklandım. İşimi iyi yapmam lazım.
-Yurtdışına giden oyunculara bakıyoruz, genelde memleket hasretinden ya da duygusal olmalarından dolayı geri dönüyorlar.
Bende de çok duygusallık var. Duygusal olmak geri dönmeyi gerektirmez. Şimdi ben bu sene geri dönsem yapamamış mı olacağım? Bence olmam yani.
-Şu an olmazsın; UEFA Kupası’nı almış, neredeyse 40 maç oynamış bir oyuncusun.
Geri dönmek bir tercih. Alışamamışlar ama alışılmayacak bir şey yok. Türkiye’de olan her şey burada da var. Birkaç şey hariç. Onları da burada söyleyemem.
-İlk geldiğin günlere dönersek. Sana bakış nasıldı? ‘Kendimi ispat etmeliyim’ gibi bir düşünceye kapıldın mı?
Bir önceki sezon 12 maç oynamış, sakatlıktan yeni çıkmış bir oyuncuya 12 milyon avro vermişler. Siz olsanız nasıl bakarsınız öyle futbolcuya? Onlar da öyle bakıyorlardı herhâlde.
-Riskli bir transfer gibi…
Aynen öyle. Ama onların kafalarındaki soru işaretlerini 15 günde ortadan kaldırdığımı düşünüyorum. 15 günde takımda 40 yıllık oyuncuymuş gibi bir hâle geldim. Hem oyun hem arkadaşlık anlamında.
-Bunu nasıl başardın?
Abi ben iyi niyetliyim. Basın insanları kötü yansıtabilir. Ama ben iyi niyetliyim. Hatalar yapmışımdır, insanları üzmüşümdür. Ama benim asla kötü bir niyetim olmadı. Kulübüm de bunu gördü. Ve ben hep takım için çalışıyorum. Hiçbir zaman star oyuncu gibi davranmadım. Ha bazen asistler, goller insanı yıldızlığa taşır. Ama ben takım kazandığı zaman mutlu olurum.
-İyi oyuncusundur ama bazen o dikiş tutmaz.
Ben istedim, kafa olarak hazırdım. Geçmişte yaşadıklarımı da biliyordum. Her şeyi bırak, sen burada ülkeni temsil edeceksin. Buraya Türkiye’nin en iyi oyuncularından biri olarak geliyorsun. İnsanlar öyle diyor. Sen burada oynayamazsan senin ülkenden kim bir şey başaracak o zaman? Böyle düşündüm yani. ‘Temsil görevim var benim’ dedim. Ve yapabileceğime inandım. Sağolsun anam, babam ve kardeşim de çok destekledi. Allah da yürü ya kulum dedi. İnşallah da böyle devam eder.
-Kendimi takıma kabul ettirdim dediğin bir maç oldu mu?
UEFA Ligi’nde Celtic ile oynadığımız ilk maçtı. 2-0 kazandık. İkinci golün asistini yaptım. Maçta iyi efor sarf ettim. Tribünlerden gelen tezahürat, soyunma odasında arkadaşlarımın tavırları. O an anladım ki ben burada yapabilirim. İnsanlar beni seviyorlardı çünkü. Arda da burayı sevdi. Sonra baktım takımın en önemli oyuncularından biri oldum.
-Dün metroda insanların ‘Arda Turan’ tezahüratı ile karşılaştım…
Türkiye’de gol atmak, asist yapmak çok önemli. Ama burada insanlar kimin takım için ne verdiğini görüyor. Futboldan çok iyi anlayan bir seyirci var burada. Bizde çoğu taraftar çok fazla futboldan anlamıyor. Bu benim fikrim. Biz futbolu çok seviyoruz ama futboldan anlamak ayrı bir şey. İlk geldiğim zaman da şunu söyledim: Burada asla kötü mücadele etmeyeceğim. Size bunun sözünü veriyorum dedim. Bugüne kadar hiçbir maçta kötü mücadele etmedim. Zaten insanlara da ancak bunun sözünü verebilirim. İyi oynayacağım diye söz veremem. Futbol bu, bazen gününde olmazsın. Ama mücadele edersin.
-Evet, burada çok mücadele ettiğini görüyoruz. Hatta defansif anlamda da takıma büyük katkı veriyorsun. Türkiye’de görmediğimiz bir mücadele bu.
Sistemimiz ona itti bizi. Çünkü Diego, Falcao, Adrian defansif anlamda takıma daha az yardım ediyor. Ben bunu ekstra vermeye başlayınca takımın da hoşuna gitti ve bu sisteme çevirdik. Başta böyle değildi. Diego, Adrian, Falcao biraz dinlenirken ben de dinlenirsem dördüncü oyuncu fazla olurdu. Bazen Diego bile inanılmaz bir özveri gösteriyor. Çok büyük bir oyuncu. Özveri gösterdim, koştum, mücadele ettim. Ne oldu? Şimdi bakıyoruz ki finalde Gabi ile birlikte en fazla koşan oyuncuyum. UEFA Kupası var kariyerimde. Bu mücadele benim kariyerime çok şey kattı. Ben burada futbol oynamayı öğrendim, sistemin içinde olmayı öğrendim. Hep de öğreneceğiz. Ama çok istekli çalışıyorum. Kimseye laf atmıyorum, taş atmıyorum. Hiçbir kulübümüzle alakalı olumsuz konuşmuyorum. Kendi kulübüm Galatasaray’la alakalı da kötü bir söz söylemem. “Antonio Lopez’e burada saygı gösteriyorlar.” diyorum. “Arda Galatasaray’a taş attı.” diyorlar. Ben Galatasaray’a laf atmıyorum abi. Ben Antonio Lopez’e burada saygı gösterdiklerini söylüyorum. Ben diyorum ki bizde de böyle olsa daha iyi olur. Ben burada bunu görüyorum. Ve tecrübelerimi aktarmaya çalışıyorum. Gördüklerimi niye aktarmayayım? Ben böyle düşünüyorum. İnsanlar biraz saygı göstermeli yani. (Antonio Lopez, Atletico Madrid altyapısından yetişen ve şu an takımın kaptanlığını yapan oyuncu.)
-Burada takımda söz sahibi oyuncular kimler?
Herkes çok profesyonel. Kimsenin kompleksi yok. Herkesin milyonlarca hayranı var. Ama burada önce insansın yani. Sahada ne kadar verirsen o kadar saygı görürsün. İnsan olarak da ayrı bir saygınlığı var.
-Takımınız nasıl, arkadaşlık, ortam…
Çok iyi. 24 futbolcumuz var. 24 futbolcu içinde kim oynarsa oynasın kimsenin umurunda değil hiç.
-Çok ilginç.
Evet, burada yedeksin diye bir şey yok.
-24 oyuncuya boşuna para vermiyor kulüp…
Üç günde bir maç var. Hoca mecbur böyle yapmaya. Yoksa biz sahada yürüyemez hâle geliriz.
-Kulüpteki işleyiş nasıl? Başkanı tanır mısın mesela?
Kulübün bir sahibi var. Futbol şube sorumlusu var. Eski futbolcuları Caminero takımın sportif direktörü. Yöneticileri kulüpte göremezsiniz. Başkanın sadece elini sıkarsınız arada bir, o kadar. Senin tek muhatabın hocan. Eğer idari bir sıkıntın varsa menajerin kulüple konuşur. Sen direkt konuşamazsın. Sportif işleri ise sen hocanla konuşursun.
-Biraz sahaya girelim. Hocanız motivasyonu nasıl sağlıyor. Mesela, Real Madrid ve Barcelona maçlarına nasıl hazırlanıyorsunuz?
Hoca bu maçlar için ayrı bir motivasyona ihtiyaç duymuyor. Biz biliyoruz ki Madrid derbisi oynuyoruz. Ama burada her maça iyi konsantre olmak zorundasınız. Her takım çok iyi. Konsantrasyonun biraz düştüğü zaman seni Real Madrid’le oynamaktan beter eder, buradaki diğer takımlar. Bunu öğrendim. Avrupa ligi maçları geldiğinde rahat ediyorduk. Çünkü La Liga çok üst düzey geçiyor burada.
-Messi ve Ronaldo’yu sormak istiyorum.
Ronaldo inanılmaz oyuncu, büyük donanımlara sahip. Ama Messi’yle kimse kıyaslanamaz. Ronaldo’nun daha fazla donanımı var. Kafa şutu falan ama oyun zekâsı ve komple bir futbolcu olarak Messi’ye kimse yaklaşamaz.
-Onlara karşı oynarken nasıl bir taktik…
Yine aynı taktik. Daha dikkatli kapatıyorsun, kapatabildiğin kadar (gülüyor). Yani Ronaldo durdurulabilecek bir oyuncu ama Messi değil.
-İspanyol basını ile aran nasıl?
Çok iyi. Çünkü sadece futbolu yazıyorlar. Bazen ‘Arda iyi oynamadı’ yazıyorlar. Ama futbolu yazıyorlar. Sen ne yaptın, ne ettin? Yemeğe mi gittin, renkli pantolon mu giydin ona bakmıyorlar.
-Bu da sizi rahatlatıyor.
Aksi olsa burada herkes güler.
-Basının ‘Arda iyi oynamadı’ yazması taraftarı etkiliyor mu?
Yooo. İyi oynayamayabilirsin, taraftar böyle düşünüyor. O yüzden futbolu iyi biliyorlar diyorum. Arda iyi oynayamayabilir çünkü Arda insan. 3 günde bir maç oynuyor Arda. Kötü performansı da olacak. Futbolu bilmek bu zaten. Burak her maç gol atıp bir maç atamayınca tepki görmemeli. Kaç gol attı çocuk, daha ne yapsın?
-Seyirciniz nasıl?
Çok iyi bir seyircimiz var. Tarzları biraz Beşiktaş seyircisini andırıyor. Real Madrid’in olduğu bir yerde bizim takımı tutmak büyük bir olay. Dün UEFA Kupası ile şehir turu attık, Madrid yıkıldı.
-Evet, biz de gördük. Seni de çok seviyorlar.
Her maçta önce beni çağırıyorlar. Takım arkadaşlarım da öyle, soyunma odasında kutlamaya ilk önce Arda Turan’la başlarlar. Bundan daha güzel bir onur olmaz. Ama ben de Atletico Madrid’i çok sevdim. İçimden gelerek sevdim. Taraftarını da çok sevdim. Ali Sami Yen’de gibiyim çoğu zaman.
-Ağır komşuların varmış?
Var abi. Ronaldo, Kaka, Mourinho, Nuri, Hamit, hepsiyle aynı sitedeyiz. Falcao var. Hepsi dünya yıldızı. Benzema da bizimle aynı yerde. Birbirimizi görüyoruz, gördüğün zaman nasılsın iyi misin o kadar.
-Hamit ve Nuri ile de mi?
Yok. Hamit abiyle her dakika beraberiz. Nuri evli, onla da beraber oluyoruz. Çok hanım bir eşi var. Çok tatlı bir çocuğu var. Allah mutluluklarını bozmasın. Topi geliyor bazen. Tabii ben abisiyim, elimi öpmeye ziyarete geliyor. (Valencia’da oynayan Mehmet Topal’ı kastediyor gülerek.)
-UEFA yarı finalinde bir tekmesi vardı sana.
O kadar olur. Hemen affettim, sonra geldi elimi öptü. Onu çok seviyorum, candır ya.
-Kamplarda hangi oyuncu ile kalıyorsun?
Diego ile. Büyük futbolcu yani. Bakıyorum, öğreniyorum, soruyorum, o da soruyor. Falcao da sana gelir sorar. Adam 40 tane gol atmıştır, 40 milyon avroluk oyuncudur ama sıfır kompleks.
-Messi ve Ronaldo olmasaydı belki de İspanya’nın yıldızı o olurdu?
Çok üst düzey oyuncu var abi. Ne olacağı belli olmaz. İnanılmaz oyuncular var.
-Takım arkadaşların sana Türkiye’yi soruyorlar mı?
Soruyorlar. Bazıları Türkiye’ye tatile gelecek. Ülkemiz dünyanın en güzel memleketi. Gelsinler, görsünler istiyorum.
-Müslümansın. Bunu nasıl karşılıyorlar?
Çok saygı duyuyorlar. Sağ olsunlar. Ben de onlara saygı duyuyorum. Dün mesela takım hâlinde kiliseye gittik.
-Türkiye’de böyle bir şey olsa. UEFA Kupası’nı al, camiye git.
Bilmiyorum abi. Ne desem yanlış anlaşılır.
-İslamiyet’le ilgili sorular soruyorlar mı sana?
Cuma günleri mesela bazen yemek yiyoruz, alkol almıyorum. Orada soruyorlar, niçin diye. Ben cumaya gideceğim diyorum. Hepsinin hoşuna gidiyor bu. İnançlı olmak burada saygı görüyor. Takımdaki oyuncuların çoğu maç öncesi dua eder.
-Yabancı olduğunu hissettiriyorlar mı?
Şu çok hoşuma gidiyor mesela. Bir şey oluyor, önce kendi altyapısından gelen futbolcuları koruyorlar. Mesela forma numarası bekliyoruz Falcao, ben, Diego. Önce Coke falan alacak, Antonio Lopez’in öncelik. Hoşuma gidiyor abi. Örfü, âdeti var adamların. Bizde olmaz bu. Takımda bir şey oluyor. Önce Gabi, Dominguez konuşuyor. Tam olması gereken yani.
-Hocan Simeone ile aran nasıl? Nasıl bir hoca?
Muhteşem bir hoca. Çok agresif. Çok iyi çalıştırıyor, çok iyi analiz yapıyor. Takımı çok iyi ateşliyor. Çok iyi rotasyon uyguluyor. Simeone’yi seviyorum yani. İlk başta aramız biraz şey gibiydi ama şimdi çok iyi.
-Nasıl bir motivasyonu var? Maç öncesi konuşma yapar mı?
Maç öncesi 40-45 dakika video izliyoruz. Rakibin kornerlerini, duran toplarını, ofansif ve defansif yanlarını, hepsini izliyoruz. Burada her hafta aynı antrenman yok. Maçtan önce rakip nasıl oynuyorsa ona göre antrenman yapıyoruz. Mesela uzun top oynuyorsa ikinci topu almaya yönelik çalışıyoruz. Mesela pas yapıyorlarsa ona göre pres çalışıyoruz. Son iki antrenman karşı takımın oyun anlayışına yönelik oluyor. Fatih Terim tarzı arada bir agresif konuşma da yapıyor. Takımı ateşlemek için.
-Oyuncular konuşmadan etkileniyor mu?
Etkileniyor. Ama hocanın konuşmasına bile ihtiyaç yok. Finale gidiyorsun yani.
-UEFA finalini sona bıraktık…
Arada giriyor işte (gülüyor).
-Ülkemizde yaşanan bir şike süreci var. Sen de tam bu olay patlak verdikten sonra gittin. Bu senin için iyi mi oldu?
Ülkemin sorunu benim sorunum. Benim Avrupa’ya gitme hedefim vardı. 25 yaşına gelmiştim. Ama ülkem iyi değilse ben de üzülürüm. İyi olsun her şey.
-Takip edebiliyor musun süreci?
Maçlar ve kamplardan fırsat bulup yakalarsam Galatasaray’ın her maçını izlemeye çalışıyorum. Bunun dışında çok fazla Türk televizyonlarını takip edemiyorum. Galatasaray taraftarıyım. İsteyen istediğini söylesin. Ben Galatasaray taraftarıyım.
-Şikeyle ilgili sorular soruldu mu sana?
Çok sordular. Ana haber bültenlerinde çıkıyordu zaten. Tutuklamalar falan oldu ya. Ben de her şey iyi olacak diye kandırdım onları (gülüyor). İyi olur, düzelir inşaallah.
-Şike sürecinden en az hasarla nasıl çıkarız?
Şike hususunda şundan dolayı konuşmuyorum. Bilmiyorum olayları. Türk futbolu etkilenmiştir. Ama toparlanmamız lazım. Zira bizde halk futbolla yatıyor. O yüzden ülkemizin futbola ihtiyacı var.
-Federasyonun Tam Saha dergisine verdiğin bir röportaj vardı. Orada “4-4-2’yi Millî Takım’da öğrendim.” demiştin.
O röportajı kesip saklamak lazım. Çok doğrular söyledim orada biliyor musun? Ama bunlar zor anlaşılır.
-Eleştirin ağırdı. Ama kimse üstüne alınmadı.
Abi doğruyu, yaşadıklarımı söylüyorum. Üstelik yaşadıklarımın yüzde 70’ini de anlatmıyorum. Futbol iyi olsun diye, bir şeyler değişsin diye anlatıyorum bunları.
-Bizim bir marka değerimiz var mı?
Az çok marka değerimiz var. Ama altyapımız çok kötü. Eğitimimiz yok hiçbir yerde.
-Şu an altyapılardan yeni Arda’lar çıkar mı?
Arda’da bir şey yok ki abi. Arda’dan daha iyiler çıkar. Arda’yı basın şişirdi şişirdi, sonra istediği gibi oynamaya çalıştı yani. Arda da ne kadar futbolcuysa o kadar oynadı sahada. Sonra ben baktım ki insanlara laf anlatamıyorum. Anam babam benden razı, ben de Allah’tan başka kimseye hesap verecek değilim dedim, kendimi işime verdim. İçimden ne geliyorsa öyle yapıyorum. Artık hiç sonunu düşünmüyorum. Şöyle olacakmış böyle olacakmış. Aman dikkat edeyim. Bir de bizde her şey yanlış anlaşılıyor. Mesela takımın kaptanı oluyorsun, ‘Ağırlaşman lazım, şöyle olman lazım’ diyorlar. Yok güneş gözlüğü takıyorsun diye eleştiriyorlar. Bizim takımın kaptanını gelin görün ya. Nasıl iyi bir kaptan hem de nasıl eğleniyor adam. Şöyle yapacaksın böyle yapacaksın diyen yok. Hem ben iyi kaptandım, çok iyi bir kaptandım. Allah biliyor, bir de takım arkadaşlarım.
-Galatasaray’da şöyle bir şey oldu mu?
Abi ne olsun ya? İyi takım iyi futbolculardan oluşur. Yani bir futbolcu hiçbir şey. Saçma saçma, cahil cahil yorumlar. Başarı gelmiyorsa ne yapalım?
-Yok onu değil, şunu söylemek istiyorum…
Başarı gelmeyince bana yüklendiler. Ben de sakattım. Olabildiğince vermeye çalıştım. Yalandan konuşuyorlar işte.
-Seni kaptan yaptılar. Orada Hakan’ın yerine seni koymak gibi bir amaçları var mıydı?
Yok. Herkesin kendi kariyeri var.
-Kariyer olarak değil, rol model olarak.
Yok yok. Ben kendi düşüncelerimi yansıtmaya çalıştım. En iyi şekilde de yaptığımı düşünüyorum. Ben Metin Oktay olamam. Hakan abi gibi olamam. Ben Arda’yım. Böyle yetiştim. Bazen agresifleşebiliyorum ne yapayım yani! Hesabım bir tek Allah’a. Ama bana haksızlık yapan kişilerin de Allah’a verecek çok hesabı vardır. Takım mağlup olunca kim konuşacak basına? Arda çok konuşuyor diyorlardı. Kaç kişi konuşacak, kim konuşabilir o durumda?…
-Sen sadece son senede var olan biri değildin ki, çok takıyorsun sanki…
Ben şuna çok üzülüyorum. Altyapıdan yetişiyorsun. Seni -önce Allah tabii- Galatasaray, Arda yapıyor. Galatasaray’a âşıksın, onu çok seviyorsun. Giderken Türk futbol tarihinin en yüksek bonservis bedelini kulübüne kazandırıyorsun. Her dediğinin arkasında duruyorsun. Her dediğimin arkasında durdum. Kaçmak falan hiç öyle bir şey yok. Sonra ‘kaçtı gitti’ oluyorsun. İnsanlara laf anlatamıyorsun. Sonra bir gün ‘bu kulüp’ diye bir şey çıkıyor ağzından. Adam çıkıyor “Sen nasıl ‘bu kulüp’ dersin?” diyor mesela. Aynı adam sonra sana telefon açıp özür diliyor ama. Bu kadar art niyetliler işte. Benim Galatasaray için öyle bir şey demem mümkün mü? Olabilir mi yani? Neymiş, sen Galatasaraylı değilmişsin? Bak bak sen mi Galatasaraylısın? Ben hep şunu söyledim, şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Galatasaraylı futbolcular cumartesi günü şampiyon olamazlarsa bile böyle düşünüyorum. Büyük kulüplerde önemli olan duruştur. Bak Guardiola’ya, 90. dakikada şampiyonluk kaçtı. Hakemler penaltılarını vermedi. “Biz Barcelona’yız.” diyor. Hakemi eleştirmiyor. İker Casillas, 5-0 oluyor Barça-Real maçı, topu hâlâ oyuna hızlı sokuyor. 5-0 mağluplar. Neden, çünkü Real Madrid’in kalecisi. 5-1 yapar mıyım diye düşünüyor. Veya R.Madrid’in kalecisi vakit geçirmez diye düşünüyor. Biz de böyle olmalıyız. Kupalar kazanamayabilirsin. Şunu savundum; taraftarımız da camiamız da öyle olsun dedim. Türkiye’de F.Bahçe, ne olursa olsun, haklılar mı haksızlar mı onu Allah bilir; ama aslan gibi bir duruş sergilediler. Galatasaray camiası şimdi toparlandı, inanılmaz uyum var. Ama Galatasaray kötüyken de böyle olmalıydı. Öyle değil mi?
-Pişmanlıkların var mı Galatasaray ile ilgili?
Hiçbir pişmanlığım yok. Üzüntülerim var. İşte diyorum ya, ‘bu kulüp’ diyorsun…
-O biraz dil sürçmesi. Geçenlerde başbakan da bir şey söyledi. Sonra dil sürçmesi dedi.
Bir şeyi çok sevince böyle olur biliyor musun? Bir şeyi çok sevdiğin zaman böyle oluyor. Ben hep doğruyu söylerim, iyi olsun diye, düzelsin diye. Biz de düzelelim yani.
-Buradan gördüğün başka doğrular var mı?
Doğru benim için şu: Fatih Terim, Galatasaray’ın başında -Allah uzun ömür versin- ölene kadar kalmalıdır. Futbolla ilgili her şey ona verilmelidir. Başarı veya başarısızlık, kupa kazansın veya kazanmasın hiç önemli değil. Onun sistemini getirelim. Niye? Çünkü o bize kazanmayı öğretmiş. UEFA’yı kazanmış. Ona güvenip onla ilerlemek… Kupa kazanamazsan ne olur? Sen Galatasaray’sın abi! Duruş önemli. Barcelona, Chelsea’ye eleniyor. Dakikalar gidiyor ama adam uzun top vurmuyor. Adam onu öğrenmiş. İşte biz de bir gün diyelim ki Galatasaray altyapısından çıkan oyuncu şöyle oynar, pas yapar. Bir şey diyelim. Bir stilimiz olsun. Ne diyorsun? Barcelona altyapısından çıkan oyuncu pas yapar. Bu fikirlerimin hangisi yanlış? Futbolla ilgili konuşuyorum, çünkü yaşayan benim.
-Takıyor musun bu eleştirileri kafaya?
Takmıyorum abi! Mantalite değişsin istiyorum. Taksam derim ki bir daha konuşmuyorum, çekilirim kenara. Kimseden kaçmıyorum. Ben suçlu olsam böyle mi olur abi?
-Bence konuşmak ilerlemek için bir adımdır…
Bizlerin konuşması lazım. Emre Belözoğlu eleştirilebilir ama futbolla ilgili fikirleri inanılmazdır, dinlenmeli. İnter’i, Newcastle’ı görmüş. Anlatsın nasıl oluyormuş? Şenol Güneş gibi bir adam var. Aslan gibi. Şenol hocanın ağzından kötü bir şey çıkar mı ya! Bu kadar ılımlı, bu kadar güzel anlatan, bu kadar öğretici.
-Yabancıya bakışın nasıldı, buraya gelince bakışında neler değişti?
Bakışımda bir değişiklik yok. Bizde veriyorlar milyonlarca avroları, kendi evlatlarını ise az paraya oynatıyorlar. Uçurum var. Kulüp falan söylemiyorum, her takımda neredeyse böyle.
-Bizde ‘takım içi denge’ diye bir şey var. Burada takım içi denge var mı?
Herkes kendi kontratına imza atıyor. Sadece hak edene vereceksin. Hak edene verirsen kimse sesini çıkaramaz. Şimdi yönetici nereden bilsin diyecekler. Yönetici bir bilmez, iki bilmez, on bilmez. Hep aynı. Bir Hagi, bir Alex var diyorsun, şimdi Ufaluji geldi aslan gibi. Eee kaç tane iyi yabancı var abi? Az al, ama öğreticiyi al. Ufaluji’yi al, Semih’i yetiştirsin. Hagi’yi al, Emre’yi yetiştirsin ama onlara ver.
-Burada futbolcuların birbirlerinin aldığı ücretten haberi var mı?
Yok. Umurunda değil kimsenin. Burada gazetede şöyle bir eleştiri göremezsin. Şu kadar alıyor ama oynamıyor.
-Hissettiğim, önümüzdeki sezon daha iyi bir performans göstereceksin burada…
Önümüzdeki sene Allah’ın izniyle daha fazla gol atacak ve asist yapacağım. İnanıyorum yani. İlk sene alışma dönemi, mücadele, kuvvet, şimdi daha çok parlama dönemi.
-Bu kadar maç oynayacağını tahmin ediyor muydun?
Evet. Kimse tahmin etmiyordu ama ben ediyordum.
-Maçtan önce dua eder misin?
Ederim. Böyle işlere de fazla girmek istemiyorum. Ben Allah’a hep şöyle dua ederim: “Sen beni nefsimle baş başa bırakma. Hayırlısıysa olsun.” Çünkü her türlü hatayı, günahı yapabiliyoruz zaman zaman. Allah affetsin. Ama dikkat etmeye çalışıyorum.
-Kitap okuyor musun?
Okuyorum. Bir sürü kitap okudum. Spor kitapları okuyorum. ‘Futbol Sadece Futbol Değildir’i okudum mesela. Bazen roman okuyorum kafa dağıtmak için. Kuran’ın Türkçe mealini okuyorum.
-Kendini çok iyi ifade ediyorsun.
Kalbimden konuşuyorum. Zira niyetim iyi.
-Liderlik vasfı var sende.
Var abi ya. İçinde olmayı seviyorum.
-Burada kaptanlık verirler mi sana?
Bilmiyorum. Kaptan olmak için illa pazubandı takmaya gerek yok.
-Saçıma beyazlar düştü demiştin bir röportajında, şimdi ne durumda, pek kalmadı gibi.
Saçıma beyazlar düşmüştü. Var ya şuralarda. Galatasaray’dayken çok düşünüyordum. Çok daldırıyorlardı. Futbolunu eleştirmiyorlardı. Ailene laf söylüyorlardı. Sevdiğin insana laf söylüyorlardı. Bunlar çok ağır şeyler. İnsanlar sevdiklerine laf söylenince neler yapıyorlar. Ama geçmişte kaldı.
-Tekrar dönmeyi düşünür müsün Türkiye’ye?
Yok abi. İnsan plan yaparmış, kader kıs kıs gülermiş derler. Büyük konuşmamak lazım. Ama ben Avrupa’da çok mutluyum.
-Beşiktaş ile oynadığınız UEFA maçında sahada heyecan yaşadın mı?
Yok. Sadece bana karşı daha sıcak bir ortam bekliyordum ama olmadı. Beşiktaş taraftarını çok iyi anlatmıştım buradakilere.
-Dün kaptanınız Antonio Lopez şehrin ortasında taraftarlara seni anons ederken “İspanya’nın Beckham’ı” dedi.
En çok ben kendimle dalga geçiyorum ‘şu surata bak’ diyorum. Ama bunu şundan söylüyorlar: Her idmana çok şık kıyafetle gidiyorum. Bilerek yani. Yeri geldi kravatla idmana gittim. Ülkemi temsil ediyorum. Arkadaşlarım giyinme şeklimi beğenirler.
-Son sözün…
Hatalarım oluyorsa herkesten özür dilerim. Ama bunu isteyerek bilerek yapmadım. En iyi şekilde ülkemi temsil etmeye çalışıyorum. Bana dua eden, etmeyen herkese teşekkür ediyorum.
UEFA Kupası’nı kazanmak gerçekten çok zormuş
-UEFA Kupası’nı konuşalım şimdi…
Abi biz UEFA Kupası hikâyeleriyle büyüdük. Futbolcu olduktan sonra bazen içimden derdim ki ‘Keşke hayata erken gelseydim, o takımın içinde olsaydım da, ben de o kupayı kaldırsaydım.’ Böyle derdim. Çok isterdim Galatasaray ile UEFA Kupası kazanmayı. Bir sene alabilecek bir durumumuz vardı. Hamburg’a çok kötü bir şekilde elendik. Ama almak çok kolay bir şey değilmiş, onu öğrendim. 2000’deki abilerimizi gönülden tebrik ediyorum. Çok zordu. İşler çok kötü giderken asistanım Ata ile birlikte bir gün eve doğru yol alıyoruz, arabada ona “Allah büyük, belki UEFA Kupası’nı alabiliriz.” dedim. Ve aldık. Bir ağladım, bir güldüm. En çok annem babam için seviniyorum. Düşünsenize oğulları UEFA Kupası’nı kaldırıyor. Kupa da bayağı ağırmış. Bülent abi nasıl kaldırdı bilmiyorum.
-Kulübünüz bir prim verecek mi size?
Verilecek ama miktarını bilmiyorum.
-Motivasyon unsuru olarak kullanıldı mı prim meselesi?
Yok, öyle bir şey olmadı.
-Final gecesi nasıl geçti?
Allah’a çok dua ettim. Lütfen bana sakinlik ver, iyi olayım diye. Ben maçtan önce hep çok heyecanlanırım. Ölürüm heyecandan, düdük çaldığında bende bir şey kalmaz.
-Hâlâ heyecanlanır mısın?
O heyecan olmazsa olmaz zaten. Ama çok güzel uyudum. Beni uyutan sebeplerin ne olduğunu biliyorum. Maç günü de rahattım. Annemle konuştum. Annem “Hiç korkma.” dedi. “Her şey Allah’tan, biz sana dua ettik. Rahat ol.” dedi.
-Finaldeki görevin neydi?
Önce yarı finali anlatayım. Yarı finalde hoca maç toplantısında bana ‘Sen sağ kanatta oynayacaksın’ dedi. Rakibin en etkili yerinin sol kanat olduğunu ve benim Jordi Alba ile Jeremy Mathieu ikilisini kapatmam gerektiğini söyledi. Normalde hep solda oynayan Arda bu maçta sağda oynadı. Hoca, ‘En kilit görev senin’ dedi. Valencia’yı geçtik. Finalde ise amaç Bilbao’yu orta sahada durdurmaktı. Ben Andoni Iraola’yı kapatmakla meşguldüm. Yine defansif anlamda ve yine sağ taraftaydım. Golü erken bulmasaydık ben ve Diego topla daha çok oynayacaktık. Taktiğimiz buydu. Golü erken bulunca tamamen alanımıza çekildik. Gabi’den sonra sahada en çok koşan oyuncuydum.
-Sen nasıl o kadar koşmaya başladın?
Euro 2008’de de öyle koştum. Bakma sen Galatasaray’daki Arda’ya. Orada öyle oynamak zorundaydım. Takımımızda öyle çok kreatif oyuncu yoktu. İşi bir iki kişi yapıyordu. O zaman kendini iyi tutmak zorundasın. Burada ise sen dinlenirken başkası işi yapabilir. Millî Takım’da da buradaki gibiydim. İnanılmaz bir Millî Takım performansı sergiledim. Açıp baksınlar çok fazla saygıyı hak ediyor. Gol, asist demiyorum. Gol ve asist de var ama asıl gösterdiğim efor.
Alex çok büyük oyuncu, onun kadar gol atamam
-Alex’in performansı hakkında neler söylemek istersin?
Alex çok büyük bir futbolcu; ben onun kadar gol atamam, yapamam, beceremem bu işleri. Ama oyunu yönlendirme konusunda çok iyi işler yaptığımı düşünüyorum.
-Bundan sonra da beceremez misin Alex kadar gol atmayı?
Deniyorum ama farklı stilde bir oyuncuyum. Golü atan değil de golü getiren bir oyuncuyum ben. O yüzden yani. Asistten bir önceki pas da önemlidir. Oyunu yönlendirmek çok önemli. Bir pas atarsın, mesela Alex’in Ziegler’e attığı bir pas var. 2-1 biten Galatasaray maçında. İnanılmaz bir pas. Bir saniye erken, bir saniye geç değil; top ıslak, zemin ıslak.
-Alex eleştiriliyor ülkemizde…
Alex, Türkiye’de oynanması gerektiği gibi oynuyor. Nasıl eleştirilebilir Alex, leblebi gibi gol atıyor adam. Alex’ten top kapmak mümkün mü? Selçuk İnan da büyük oyuncu. Manisa’dayken de söylüyordum bunu. Ev arkadaşımdı. İnanılmaz oyuncuydu. Trabzon’da da çok iyi oynadı. Sadece Millî Takım’a geç geldi.
-Millî Takım ile ilgili düşüncelerin nedir? Abdullah Avcı ve yeni bir ekip…
Çok iyi olacağına inanıyorum. Ama uzun vadeli olsun. Bir turnuvada Allah korusun kötü bir şey olursa ‘Aaa Abdullah hoca yapamadı’ olmasın. Bırakalım Abdullah hoca 10 sene yönetsin. Bakalım ne oluyor? Çok farklı olur inanın. Abdullah hoca iyi bir hoca, çok iyi işler yapabilir. Çok da iyi bir ekibi var. İyi olacak, ben inanıyorum çünkü.