Diyarbakırlı ne istiyor?
Fiyasko’ ya da ‘büyük cesaret’ gibi, iki uçtan hükümlerle kestirip atmak yerine Başbakan’ın Diyarbakır gezisini ve Diyarbakırlılar’ın psikolojisini iyi analiz etmekte fayda var. Aksi takdirde havada uçuşan mermileri de, o mermilerle ölenleri de rutin kabul etmekten başka çare kalmaz.
* * *
Gezi, bazı açılardan Başbakan açısından başarılı, bazı açılardan da partisine zarar verecek öğeler barındırıyor. Başarı, tüm tehdit ve meydan okumalara rağmen Erdoğan’ın bölgeye gitmeyi şimdi göze almasında. Eğer planlandığı gibi Tunceli ve Van ziyaretlerini de gerçekleştirirse bu başarıyı pekiştirecek.
* * *
Başarısızlığı ise Kürt meselesini rafa kaldırmış ve yerel seçimler yaklaştığı için ‘mecburiyetten hatırlamış’ havasını yaratmasında ve Diyarbakır’ı seçimlerde alma hırsında. Böyle yaparak Türkiye’nin çıkarını düşünen devlet adamı Erdoğan olmaktan uzaklaşıyor ve küçük hesap yapan, herhangi bir parti lideri gibi davranmış oluyor. Oysa Ruşen Çakır’ın geçtiğimiz hafta yaptığımız röportajda da söylediği gibi Diyarbakır ısrarı ateşle oynamak gibi. DTP’nin Diyarbakır’ı kaybetmesi Kürtlerin legal arenadaki mücadelelerine ağır bir darbe olur ve mağduriyet duygularını pekiştirir.
* * *
Ziyareti değerlendirmek için öncelikle Diyarbakır’da ziyaretin bir gün öncesine gidelim: PKK şehirdeki hücre örgütlenmeleriyle esnafa ‘dükkanı kapat’ baskısı yaptı. Bu eylemin içinde DTP bizzat yok. PKK’nın bu konuda DTP’ye ihtiyacı yok.
* * *
Esnaf kepenkleri indirdi. İndirdi ama onun da psikolojisini anlamak önemli. O, iki baskı arasında: Devlet ve PKK. Örgüt ‘dükkanı kapat’ diyor. Kapatmazsa psikolojik baskı uyguluyor. Polis ise kapatanı mimliyor. Ondan alışverişi kesiyor. Ancak bu denge Başbakan’ın gezisi öncesi biraz PKK lehine kaydı. Çünkü polisin neredeyse tamamı Erdoğan’ı korumak için gezi güzergahına yönlendirilmişti. Güzergah dışı noktaların başı boştu.
* * *
Peki öyle olmasa ne olurdu? Diyarbakırlı, üzerinde bir baskı hissetmese Başbakan’ı nasıl karşılardı?
* * *
Bence cevaplanması gereken asıl soru bu.
Diyarbakırlılarla yaptığım görüşmeler ve o bölgede zaman içinde edindiğim izlenime göre örgüt esnafı rahat bıraksa, Diyarbakırlı Erdoğan’ı coşku içinde karşılardı. Ancak bu, onun politikalarına yürekten alkış tuttuğu anlamına gelmezdi. O bölge insanı otoriteden korkuyor ve gerçek hislerini ifade etmiyor. Otoriteyi karşısında görünce (ki bu kim olursa olsun) ona övgüler düzmeyi var oluşunun bir şartı olarak görüyor. Bu yüzden PKK bu kez uzakta durmayı seçmiş olsa Başbakan, karşısında iktidar partisine gönülden bağlı bir kent var hissine kapılabilirdi.
* * *
Oysa gerçek öyle değil. Bölgede PKK’nın kemik desteği yaklaşık yüzde 20. Bu, ‘militan çekirdek’. Bu çekirdeğin etrafında bir kabuk var. Bu kabuk da yüzde 10-20 kadar. Biz bu, ikinci gruba ‘sempatizan çekirdek’ diyelim.
* * *
Geri kalanlara gelince… Yüzde 10’u PKK’ya karşı. Devlete yakınlar ve genellikle iktidarda hangi parti varsa ona oy veriyorlar. Diğerleri ise sadece kendi ekonomik durumları ile haşır neşirler. Ana dillerinde konuşma, siyasette daha çok temsil edilmeyi elbette istiyorlar ama bu istekler onlar için yaşamsal değil. Kendi rahatlarını bu istekler için bozmazlar.
* * *
Erdoğan’ın partisine oy isteyeceği kitle yukarıdaki yüzde 30-40’ın dışındakiler. Diğerleri zaten örgüte yakın. Ama onların da çoğunluğunu yanına çekmesi zor görünüyor. Çünkü özellikle 22 Temmuz’dan sonra Batı’yı kaybetmeme pahasına Güneydoğu’yu ihmal etti AKP. Bu kadar kısa süre içinde, ‘size yol, su, elektrik olarak geri döneceğiz’ gibi miadı dolmuş söylemlerle bu ihmali unutturması pek olası değil.